Duygusal fiziksel ruhsal olarak eşi tarfindan yalniz birakilmayan tam desteklenen anne bebeğin birincil aynalanma ihtiyacı denilen duygu regülasyonu ve bebegi kapsama işlevi daha sağlıklı gelişir. .Weaver ve Cranley e (1983) göre evlilik ilişkisinin kalitesi eşler arasındaki pozitif iletişim anne ve babanın bebekle olan iletişimini bağlanma süreçlerini olumlu yönde etkilemektedir. Annenin kendi annesiyle kurduğu sevgi bağı ve agresyonu kendi bebeğiyle olan ilişkisinde , narsistik kayıtları tekrardan canlanır. Gebelikte yasanan fiziksel ruhsal degisiklikler / kusma, bebeksi konuşma ve davranışlar naz çektirme aş ermeler istekler gerçekleşmedigindeki tepkiler, geçici regresif tepkilerdir. Tümgüçlü doğurgan anne imgesiyle özdeşim yapan anne böylece narsistik bir doyum sağlar (Pine ,1982) Gebelik dönemindeki bireyin zihninde iki türlü hayali bebek imgesi istemsizce oluşur. Ödipal dönemin bilinç dışı izlerini taşıyan bebektir. Diğeri ise ebeveynin narsistik isteklerinin meyvesidir. Ebeveyn kendisi ya da gecmiste olamadığı ama idealize edilen proje çocuk hayal edilebilir..(Labovici 1983).anne baba adaylarinin bu hayalleri ve bebek uzerine planları birlikte ebeveyn ilişki ve ortak tutumlarini da etkiler. Hayal kurmak güzeldir fakat ya beklentilerin tersi bir durum olursa?PhD Tahir Ozakkaşin da eğitimlerinde belirttiği gibi proje çocuk üzerinde sevilmeyen amcaya,halaya,dayiya.. benzetmek,ölen başka bebeğin …yerine gelen ikame çocuk olmasını beklemek ya da “zorba doğurganlığa karşı protestoyla! konulmuş isimler” Yeter , Songül Soner “isimleriyle etiketlenen bebeklerle olan ilişkilerde bilinçaltı sistemler devreye girer.Bu hayali projlerle anne babanın hipnozuyla hayali dunyasina doğan çocuk sahte bir kimlik geliştirerek çocukta ileride davranım /daha ileride de kimlik bozukluklarına neden olabilir. Yeniden gerçek bir bağ kurularak bu hipnoza son vermek için psikoterapi destegi gerekmektedir.Ego durumları Kuramı sahibi Watkins in ” kişi önemli ötekiyi yani anneyi icsellestirerek ego kateksisi yükler, yani anneyi kendinde özdeşlestirir, gelişen bu öz ego durumu anne olunca açığa çıkar. Anneligi de bu doğrultuda yaşar.Kirilgan ve hasaas mi yoksa besleyen bakım veren , çaresizlik içinde söylenen ya da acıyan mi? Psikolojik İhmal ya da istismar eden mi? Saldırgan veya umursamayan mi? Bu tutumlarin izleri zihin çekirdeğinde anne gebe kalmadan evvel temizlenmediginde aynı duygu düşünce ve tutumlar bu örüntüyle çocuğa bulaşır. Annenin geçmiş travma ve depresyonlarini işleme biçimi çocuğun dış dünya ve baba ile kuracağı ilişkiyi de etkiler.
Sistemi olumsuz etkileyen içsel dinamiklerin yanında olumlu bir anne bebek ilişki çekirdeği sağlam olsa da gebelikte yaşanan sorunlar travmalar, şahit olunan afet , öldürülme,tehdit ve istismar içeren durumlar, devam eden kaygılar etkilediği gibi eş,arkadaş veya ailenin veya yakın çevresindeki olumsuz tutumlari, kötü ekonomik koşulları, bir yere ait olamama, evsiz yurtsuz kalma aile ve arkadaş çevresinden mahrum kalma gibi durumlar gebenin genel duygu durumunu bozabilen depresyona kapı aralayabilecek durumlardandır.
Ego Psikolojisi kuramsal temelinde Heinz Hartman bebeğin çevreye adaptasyon ve çevresinde bıraktığı etki ve aldığı tepkiler doğrultusunda tüm gelişim dönemlerini etkilediğini savunur.H. Hartman Hepimiz uyum sağlamasına yarayacak potansiyellerimiz olduğunu doğuştan gelen yetilerle çatışmadan kendimizi uyum sağlayarak korunduğumuzu belirtir Bebek olarak ruhsal ihtiyaçlarımıza cevap veren ortam -beklenebilir ortalama çerçeve- sağlandığında bu işlevler gerçek potansiyelini ortaya koyar.Gerçekliğe uyum sağlamak üzerine hareket eden benliğimizin iki işlevi vardır. Benliğin birincil özerk işlevi kişinin algı, zeka, anlama gibi bilişsel yetilerimizdir. Birey olarak tecrübelerimizi bütünlüklü bir benlik algısı içerisinde örgütleme ve bütünleştirmeyi yani sentezlemeyi ve gerçekliğe uyum saglamayı birincil özerk işlevlerimizdendir
İngiliz Analist Dr. Donald Winnicot ‘a gore ise çevre ve anneyle olan ilişki öyle içi içe geçmiştir ki ” ayrı olarak anne ve bebekten bahsedilmez.Ancak anne ve bebek ikilisinden bahsedebiliriz. Winnicot a göre bebekler dört, altı, sekiz, on iki aylar etrafında ilk kez kendiliği dışında bir nesneyi keşfedebilirler -yastık, bez ,tülbent, battaniye parçası, çarşafının bir ucu veya tüylü yumuşak bir oyuncak- Bu keşif denemeleri anneden ayrışma sürecinde önemli bir aşamaya karşılık gelir. Nesne her ne kadar “ben olmayanı” ve dışarıya ait bir şeyi temsil etse de, çocuk nesnenin kendiliğin bir parçası olduğuna dair bir yanılsama içindedir. Çocuk için kayda değer olan şey çocuğun bizzat spontan olarak ve kendi girişimiyle nesneyi keşfetmesidir.Böylelikle çocuk anneden ayrışma sürecinde yaşadığı depresif kaygıya karşı, keşfettiği bu nesne aracılığıyla kendisini sakinleştirip yatıştırabilir. Her ne kadar geçiş nesnesini olanaklı kılan birincil nesnenin niteliklerinin içselleştirilmesiyse de, burada anlamlı olan çocuğun kendi öznelliğini devreye koyan dışarıya, nesneye ait deneyimidir. Çocuğun kendi keşfettiği ve bir süre yanından ayıramadığı geçiş nesneleriyle , daha ileriki evrelerde oyun nesneleri ve kültür etkileşim nesnelerine dönüşür.
Lacan ise bebeğin baba ile etkileşimiyle çocuğun ileride öteki ile kurdugu iletişim biçimlerini belirlediğini, bebeğin baba kavramını çevrenin verdiği anlam üzere inşaa ettiğini belirtir.Bu ilişki sisteminde kurdugu ozdesimle cinsel kimlik algisina sahip olur. İletişim insanoğlu için doğumdan ölume dek alacağı oksijen kadar kıymetlidir.(Kohut 1971) Ericson Psikososyal kuramına göre ise bebeğin ilk iki yılında gelişen temel güvene karşı güvensizlik geliştirmesi bu ilişliye bağlıdır. Licthtenberg ‘ in bebek deneyleriyle desteklenen çalışmalarında beynin 7 temel güdülenme sistemi olduğu gösterilmiştir.
1. Fizyolojik Gereksinimlerin psişik düzenlenmesi
2.Bireylerde bağlanma yakınlığı
3.Gruplarda iliskilenme yakınlığı
4.Kesfetme ve Tercihleri ortaya koyma/oyunda, hobilerde, işte/ etkinlik ve yetkinlik arayışı
5.Bakim verme
6.Zitlasma veya geri çekilme yoluyla kaçınma
7.Duyusal haz ve cinsel heyecan
Bebek çevre ile olan etkileşimde sürekli dış etkiler vasıtasıyla bağlama ortama duyarlı olarak karşılıklı değişimler geliştirir. Bu temeller bebeklikte atılsa da hayat değişim ve dönüşüm içinde akar. Anneyle kurulan mesafeli ilişki içe kapanik olarak ilişki sorunlarında pasif agresif tutumla dürtüleri erteleme, korku kaygı geliştirme ,tiksinme duygularını aktifleştirebilir. Baba ile kurduğumuz mesafeli ilişki okul/iş ortamında kurallara uyma sabir ve irade gösterebilme grubla uyum ve etkileşim sağlama gibi bulunduğumuz mevkiye uygun setlerde davranışlar gelistirmemizi saglar.Stern The Present Moment of Everyday Life kitabında özneler arasi alanın güdülenme sistemleri ardındaki temel taslağın anne ile gerçekleşen bağlanma ile aktifleşen motivasyon sistemi olduğunu ve bu güdülenmenin diger güdülenme sistemini tetiklediğini belirtir. Bu bakış açısına göre klasik lineer gelişim varsayimindan kurtulup içi içe geçmiş sitemlerin etkisiyle oluşan fraktal parçaların bütüne benzediği psikolojik alt yapıya odaklanmaliyiz. Anne Bebek matriksinin hemen yanındaki baba bu sistemin ana dişsal tetikleyicisidir. Yeterli ve sağlıklı eş desteği alan anne ,annelik rolünde de yeteri kadar iyi ve sagliklidir. Doğum yönetiminde babayı da içe alan Bradley metodunun başarisi buradan gelir. Duygusal fiziksel ruhsal olarak eşi tarfindan yalniz birakilmayan tam desteklenen anne bebeğin birincil aynalanma ihtiyacı denilen duygu regülasyonu ve bebegi kapsama işlevi daha sağlıklı gelişir. .Weaver ve Cranley e (1983) göre evlilik ilişkisinin kalitesi eşler arasındaki pozitif iletişim anne ve babanın bebekle olan iletişimini bağlanma süreçlerini olumlu yönde etkilemektedir. Bunun yanı sıra sosyoekonomik durumlar,sağlık,çalışma ve aile hayatı, yaşanabilecek büyük ya da küçük travmalar de bu durumu etkiler. Bebeğin kisiliginin temellerinin atıldığı bu dönemin sağlıklı olması büyük oranda anne babanın anne baba rollerine karşı tutumları ve bu kimliklerini kabul etmeleri ,bebeği sevmeleri ve kapsamasina baglidir.
Anne ve bebekler üzerine yapılan bir çalışmada Doğumdan önce eşini kaybeden anneler ile bebeğini doğumdan önce kaybeden annelerin etkilenme düzeyi karşılaştırıldığında eşini kaybedenlerde psikyatrik bozukluk görülme sıklığının yüksek olduğu anlaşılmıştır.Doğumdan önce yakın zamanda babasını kaybeden bebeklerin erken dönemde yasadiklari bu kopukluktan dolayi biyolojik duraksama gelişim surecini etkilediği tespit edilmiştir .Norobiyoljik açıdan dogumdan önce gelişen hipotalamus ve sempatik sinir sistemi hatalı ön yazilimlari / annenin patoljik yası/ sonucu ileride anksiyeteyi yönetememe,duygu durum bozukluğu,kolik , spastik kolon gibi psikolojik kökenli semptomlara yani yetişkinlik çağına dek süregelen bedensel mühürlenmelere sebep olabilir.
Duygu odakli terapi sisteminde danisanin aktif olarak kurmuş olduğu töropotik ittifak ve ortak bir duygu penceresiyle sağ beynin gelisimini engelleyen bedene mühürlenmiş bağlanma sistemini yeniden kişinin sağlam ego temellerini inşaa eder. Duygu odaklı Terapide danışanın savunma sistemini bozan kalın duvarlarina pencereler açilir..Duygu ve düşüncelerinin senkronizasyonu etkileşimle yeniden harekete gecirir.” Daha Doğmadan 30 ayda annenin ruh sağlığı duygulanimi bebeğin sağ beyin gelişimini etkiler . Terapide danışan sağ beyindeki yeterince ve yerinde kapsanmamis duygularini regresif aktarimlariyla terapistine yansitir. Terapist bu duyguları kapsamayi yeterince ifade edebilmeyi ve etkilesimli bir empati kurabilmeyi deneyimletir.